I. Ateşi Çalmak
Yeryüzü her şeyiyle karanlıktır. İnsanların kalpleri,
akılları ilim ateşi ile aydınlanmamış. Güneşin aydınlığı ve sıcaklığı yeryüzünü
ısıtıyor, kavuruyor ama aydınlatmıyor.
İnsanoğlu ne konuşmayı bilir, ne heykel yapmayı ne toprağı
sürmeyi, ne ilmi ne felsefeyi, ne de isimleri. Birbirlerine bakan arazlar gibi
lal olup dururlar, işaretlerle anlaşırlar.
Dil olmayınca, yazı da olmaz, yazı olmayınca okuma olmaz.
Okumayan nasıl düşünür atalarının mirasını nasıl bilir? Öylesine çaresiz olan
insan olmanın anlamını nasıl bilir?
İlmin, umudun, yazının, düşüncenin, güzelliğin, etiğin,
aydınlığın felsefenin, düşünmensin, dilin ve isimlerin ateşi Olumpus Dağı’nın
ardında Tanrılar ülkesindedir. İnsanlar bu ateşten mahrum, ateş yalnız
Tanrıların elinde.
Ateş, Zeus’ta savaş, Sippos’ta bilim, Eros’ta aşk,
Afrodit’te ve Apollon’da güzellik Diyogeros’ta kültür, Artemis’te bereket olur,
sadece Tanrılara ait olan.
Ateşi çalmaya gider, Tanrıların ülkesi Olimpos dağının
ardından ateşi çalar. Prometos artık bir kahramandır, ateşi insanlığa getiren.
İnsanlara aydınlık, bilim, felsefe, sanat, kültür, medeniyet ve dil öğreten
olmuştur.
Tanrıların elinden ateş insanların eline geçmiş, Tanrılara
ait olan yüceliklere insan Prometos sayesinde kavuşmuş. Nice zaman konuşamadan,
dilsiz lal gibi kalan insan şimdi isimleri söyler. Felsefe ile hikmetli
düşünür. Bilim ile teknolojiyi geliştirir, medeniyetler inşa eder. Yazıyı icat
etmiş, kitaplar yazmaya başlamış, büyük şehirler kurmuş, denizlerde dev gemiler
yüzdürmüş, tekerlekle arabayı yapmıştır.
Tanrıların yüceliği, Zeus’un bilgeliği insanların elindedir.
Venüs kadar güzel heykeller, resimler, şahane mimariler yapabilen insandır.
Artemis gibi topraktan, denizden, hayvandan bereketi elde etmiş. Sippos gibi
bilimde ilerlemiş. Diyoges gibi kültürü ve duyumsamayı anlamıştır insan.
Prometos’un ateşi çalmasına çok kızmıştır Tanrı Zeus.
Tanrılara, kendilerine ait olanı, Prometos nasıl çalmış ve insanları nasıl
aydınlatmıştır? Ceza alacaktır Prometos. Zeus ona ceza verecektir. Kaf Dağı’nda
Prometos’un ciğerini bir kartal yer. Her seferinde de yenilen ciğer iyileşir,
kartal Prometos’un ciğerini yemeye devam eder.
Allah’tan uzaklaşmaya çalışan mulhid(yoldan sapmış) yolda
yürüyen batılı felsefede ateşi çalan Prometos, insanlara düşman bir Tanrı
vardır. Batılı felsefenin temlerini oluşturan anlayışın içinde tanrı ile insan
sürekli çatışma halindedir. Tanrıdan bir şey isteme değil ondan çalma, onunla
savaşma ve tanrıların insanlara düşmanlığı öğrenilecektir.
Adını laiklik, materyalizm, sosyalizm, faşizm, kapitalizm,
humanizm, pozitivizm ve her ne koyarsanız koyun; birbirinden çok zıt gibi
gözüken yanları olsa bile özlerinde aynı temel vardır: Ateşi çalmak ve tanrı
ile savaşmak.
II. Ateşi İstemek
Hamuru yeryüzü toprağındandı, ruhu ötelerden, Adem nefsini
ötelerden aldı. Adem, yaratanın yanında kalandı. Yeşil vadilerde, mavi berrak
sularda, ağaçların gölgesinde sevdiğiyle beraber, Allah’ın yurdunda yaşarlar.
Birisi onların bu mutluluğunu ilk yaratıldıkları andan
itibaren kıskanmış, onlara karşı kibirli ve gururlu olmuş. Kibirli olan onların
önüne durmuş, Adem’i ve eşini Allah’tan uzaklaştırmanın yollarını aramış. Allah
onlara “Ama benden ayrılmayın, benden ayrılırsanız aşkın ateşinden, benden
uzaklaşır, sıkıntı çekersiniz.”
Bir an gaflet, bir an kendini kaybetme, bir an kibirlinin
aldatmasına kanma, bir an ihtirasa kapılma. Her şey karanlığa gömülür Adem’in
ve Havva’nın gözünde. Şimdi uzaklaşmışlar her ikisi de Allah’ın yurdundan.
Biçare kalan ruhlar ilk yaratıldıkları toprakların yurduna tekrar dönerler.
Çölün ortasında kalmıştır Adem gözyaşları ile. Eşini arar
ama yoktur yanında. Bir ihtirasın kurbanı olan Havva çok uzaklarda kalır
Adem’den.
Gökler kararmış, çöller ıssız kalmış, ağaçlar yeşermemiş,
melekler ayıplamıştır ikisini de. Adem’in sırtında Allah’ın emaneti aklında
onun sorumluluğu, kalbinde ayrılığın hüznü, yeryüzünde cennetin ve cehennemin
sınırları arasında dolaşan oğullarının çilesi, kalbinde ayrılığın hüznü.
Adem ateşten mahrumdur: Aydınlığın ve aşkın ateşini arar.
Nedendir bilinmez, ateşin arzusu içini yakar durur. Yıllar boyunca ağlayan
gözler arasında kalır iki çift gözle beraber. Göklere başını hiç kaldırmaz,
utancı içinde kalmıştır, kalbi hüzün ve pişmanlık içinde.
Ateşin yerini bilendir Adem. Ateşi istemeye yüzü var mıdır
şimdi? Ben istiyorum senden. İstiyorum gözlerimde çiğ, başımda eski günlerin
hatırası, aklımda onun isimleri ile. Bekliyorum, sen bana ilk öğrettiğin sözle
bağışlamayı öğrettin. Sana el açanları mahzun bırakmayacağını öğrettin. Bana
bütün melekler saygı duydu, şimdi utanç içindeyim onların karşısında. Sen
bağışlamazsan beni kim bağışlar.
Göz yaşlarından mis kokan reyhanlar büyür Adem’in, göz
yaşlarından çok uzaklarda güller büyür Havva’nın. Uzun bekleyiş ve yakarışların
ardından ateşi isterler kendilerini yaratandan. Ateş olmadan her yer
karanlıktır tenhalar içinde.
Ateş yücelerden tekrar verilir onlara Arafat Dağı’nda. Hüzün
içinde bekleyiş ateşin aşkı ile tekrar vardır içlerinde. Arafat ilk yurdu olur
ateşi ilk isteyenlerin.
( Halit Alper Şimşek ) Tasfiye Dergisi
Günümüzde yapılan Modern Olimpiyat Oyunları’nın kökeni Antik
Yunan’da yapılan şenliklere dayanır. İlk olimpiyatlar, Eski Yunan’da Tanrı Zeus
adına yapılan şenliklerdi. M.Ö. 776 yılında Yunanistan’ın Olimpia bölgesinde,
Isparta Kralı Likorgos’un da önerisiyle yapılan şenlikler, tarihteki ilk
olimpiyat oyunlarını temsil eder. Önceleri 32 metre genişliğinde, 192 metre
uzunluğunda bir pistte sadece 1 gün süren koşullardan oluşan oyunlara sonraları
değişik mesafelerde yarışlar, disk ve cirit atma, uzun atlama, boks, güreş,
atlı araba yarışları gibi branşlar eklenerek şenliklerin süresi de 5 güne
çıkarıldı. İlk başlarda ölülerin ruhlarının 8 yılda bir dirileceği inancıyla 8
yılda bir düzenlenen oyunlar, daha sonra 4 yılda bir yapılmaya başlandı. Sadece
Yunanlı erkeklerin katılabildikleri yarışlar, çıplak olarak yapılır ve kadınlar
tarafından seyredilemezdi.
Yunanistan'ın en yüksek dağı olan Olimpos dağı, Yunan
mitolojisinde tanrıların oturduğu dağdır. Tanrıların kralı Zeus'un meskeni olan
Olimpos, Zeus dışında, Yunan mitolojisinin 12 büyük tanrısının evidir. Bu 12
büyük tanrıya, diğer ufak tanrılardan ayırmak için, "Olimpiyan"
(Olympian) veya "Olimposlu tanrılar" da denir.
"Dünyada ateş sadece Olimpos'un tepesinde yanmaktadir.
İnsanlar soğuktan ve vebadan kırılırken tanrılar ateşi sadece kendilerine
saklamaktadırlar. Kendiside tanrı olan Prometheus'un gönlü buna razı gelmez ve
ateşi bir gece Olimpos'tan çalıp insanlara verir. Cezası çok büyük olur. Zeus
tarafindan kayalara baglanıp ciğerlerinin kargalar tarafindan yenmesine mahkum
edilir. Ölümsüz olduğundan bu işkence sonsuza kadar hep tekrarlanacaktır."
Ateşi çalan prometüs'un hikayesini böyle anlatıyor efsane..

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder