Çocukluk yıllarımda o kadar çok top oynardık ki,
ayakkabılarımız sık sık yırtılır yada sökülürdü. Babamdan yalvar yakara aldığım
parayla ayakkabı tamircisinin yolunu tutardım. Dükkana girdiğimde ustanın
çalıştığı bir masa ve üzerinde oturduğu sandalyeden başka bir şey göremezdim.
Masanın üzerinde onlarca gözü olan çivi kutusu, kenarlarda pense, kargı, makas
vb. aletler ve biraz ilerde raf bile olduğu söylenemeyecek yerde birkaç ayakkabı
parçaları. 1980 ‘lerden bahsediyorum, yerler fayans değil, duvarlar defalarca kireçle boyanmış 10 metre
karelik bir alan bu dükkan. Ama yerler şaplı olmasına rağmen her gün süpürülüp
sulanmış temizliğiyle dikkat çeken bir yer.
Ayakkabı tabircisi gibi bir ünvanı barındırmaz, herkes “Avzer
Emmi” der ve öyle bilinir. Büyük ihtimalle Abuzer isminden kayma bir isim
olabilir ama kimsenin de umrunda olduğunu sanmıyorum. Okumuş olduğum ilkokulun
hemen yanında yer alan ve başka bir eğitim merkezi olduğunu sonradan anladığım
bu yere karşı çocukluğumdan kalma hep sıcak duygular vardır. Ne zaman elimde
ayakkabıyla o dükkandan içeri girsem, o ketum haline bir son verir, hoş geldin der,
hal hatır sorar, baban napıyor der ve ordan yürür muhabbet. O işini yaparken
bir bilim adamı titizliğinde çalışır, bir şaheser üretiyor izlenimi verir, en
basit bir dikim işinde bile iğne ile iplik eline o kadar yakışırdı ki. Bazen hapishane
yıllarından kalan günlerin yaralarını dikiyormuş gibi hissederdim.
Dükkanın duvarında hiçbir tablo olmamasına rağmen eski bir
kilim motif şablonunun üzerinindeki kareler doldurularak yazılmış, iki iplik
parçasıyla duvara bir çiviyle tutturulmuş bir karton parçası vardı. Her
gittiğimde uzun uzun inceler anlamlar çıkartmaya çalışır çocuk aklımca Avzer
Emmi hakkında senaryolar yazardım. Karton üzerindeki bu yazının anlamını çok
sonraları anlayabildim, Avzer Emmi vefat ettiği zaman.
“İlim ve sanat takdir edilmediği yerden göç eder, İbn Sina” .
Böyle yazıyordu kâğıtta, okulda öğrenmediğim bir gerçeği,
okulun yanındaki 10 metre karelik bir dükkânda öğrenmiştim. Yüz yıllar
öncesinden gelen bir bilgiyi bir ayakkabı ustasının o naif yaşantısından.
Uluslararası bir sempozyuma davet edildiniz, sizden
bilgilerinizi paylaşmanız bekleniyor ama bu bilgiyi sunmanız için sizden ücret
isteniyor. Ne yapardınız ? Benim kadar gülebilir miydiniz bu duruma, içiniz
acıyarak…
